Ütopya Nedir ? Ne Değildir
Ütopya Nedir ? Ne Değildir
Eski Yunanca U= düş hayal ürünü, Topos; toprak parçası, mekân, yer, ülke; ütopya da var olmayan bir ülke, hayal- düş ürünü bir ülke anlamındadır. Kuşkusuz, insanoğlu var olduğu günden beri daha iyi bir yerin hayalini kurmaya başlamıştır. Yaşadığı hayatta karsısına çıkan imkânsızlıklar onu hayalinde, zihninde tasarladığı ‘gerçekte var olmayan bir ülke’ kurmaya yönlendirir. Çünkü ütopya düş kınklıklannın sonucudur, insanlar yaşadığı düş kınkiıklanna çözüm getirmek için yeni bir dünya tasarlar.
İlk örneklerine Platon’dan itibaren rastlanan ütopya, 16. yüz- j yılda Thomas More’un 1516’da “Utopia” adlı eseriyle edebî bir türün adı olur ve gelişmeye başlar. 18. yüzyıla kadar yazılan ütopyalara Klasik Ütopyalar da denir. Bu ütopyalardan en önemlileri: Platon, Atlantis; Thomas More, Ütopya; Francis Bacon, Yeni Atlantis, Tommaso Campanella, Güneş Kent.
Bu ütopyalar ideal toplumun, ideal devletin ve İdeal mekânın/kentîn nasıl olması gerektiğini anlatmışlardır. Bu ütopyaların sınırları çok keskin, kalıplan çok bellidir; bunların dışına çıkılmaz, dış etkilere kapalıdırlar. Genelinde insanların kaçta kalkacağı, kaç saat çalışacağı, hangi işi yapacağı, halkın ahlak ve adetleri, aile yaşantılan, evlerinin nasıl olması gerektiği önceden planlanmıştır.
Aslında ütopya bir nevi kolaya kaçmaktır, sayılarak yeni H dünya tasarlar. Çünkü olanı I leştirmeye ve geliştirmeye çalışmaktan çok daha kolaydır bu yöntem. Ütopyacı, başkalarının ne istediğini ne düşündüğü- Ihü umursamaz ve kendi istpdiği%ibi kendine göre nasıl olması gerekiyorsa öyle bir dünya tasarlar, itiradarâ karşı I yaşlara fırsat bırakmaz. Onun ütopyasında herkes kuralcı uyar, herkes onun istediği gibi yaşar ve muhakkak H dünyada herkes mutludur; Peki, böyle bir şey mümkünüdür? Herkes ayni düzende mil olabilir jmi? Hatta herkes mutlu olmak ister mi?
Klasik dönem ütopyalarından sonra çok sayıda ütopya yazılmıştır. Fakat hemen hepsi Platon’un ve More’un ütopyasının; etkisinde kalmış, onlardan ilham almıştır. Bu ütopyalar edebiyat dışında da birçok disipline ilham vermiştir. Benim değinmek istediğim nokta ise bu ütopyaların planlama disiplinine ve kentlere nasıl yansıdığı…
Bu ütopyalar ideal toplumun, ideal devletin mekânın/kentin nasıl olması gerektiğini anlatmışla) ütopyaların sınırlan çok keskin, kalıplan çok bellidir; b dışına çıkılmaz, dış etkilere kapalıdırlar Genelinde İns kaçta kalkacağı, kaç saat çalışacağı, hangi işi yapacağı ahlak ve adetleri, aile yaşantılan, evlerinin nasıl olmas tiği önceden planlanmıştır.19 ve 20. yüzyılın başlarında doktorlar, ekonomistler,filozoflar mimarlar ve plancılar, mevcut kentlerin sorunlannı eleştirerek, bu sorunlan giderebilmek amacıyla ütopyacı bir yaklaşım benimsemişlerdir ve ideal kent önerileri geliştirmişlerdir.
Bunlar, kentlerle birlikte toplumu da değiştirmeyi arzulayan, yoğun olarak birbiri içine geçmiş yapıları, binlerce modem şehirciliğin temelini oluşturan ütopist tasarılardı. 19 yüzyıldaki savunucuları: Chares Fourier, Etienne Cabet,Rober Owen. 20. yüzyıldaki savunucuları: Ebenezer Howard, Frank Loyd Wright ve Le Corbusier. İnsanoğlu, kuşkusuz varolduğu günden beri daha iyi bir dünyanın düşünü kumuştur. Fakat bu insanlar bir adım daha atarak, daha iyi bir dünyayı planlamışlardır.Bu Ütopist sosyalistlerin hayalindeki kent; geniş meydanları, düz-geniş caddeleri, geniş yeşil alanlan olan geometrik, sağlıklı ve düzenli bir kent tasanmıydı. Bu şehircilik anlayışı 20.Yüzyıl kentlerinin planlanmasında etkili oldu. Kentteki organik doku; kıvrımlı yolların üzerinden dozerle geçilerek onlara sorulmadan, onlarla birlikte düzleştirildi/tek tipleştirildi.Le Corbusier şöyle der:Tüm insanlar aynı organizmaya, aynı fonksiyonlara sahiptir. Tüm insanlar aynı ihtiyaçlara sahiptir”. Öyle ise tüm insanlara, ideal masa, ideal ev ve de ideal kent tasarlanabilir, ideal yaşayabilirler.Ayn ayrı hepsinde ilerici, devrimci ve dikkate alınması temken fikirler vardır. Fakat ütopistlerin kentleri, ideal ve ’mükemmel olanı tasarlamak istedikleri için, her zaman bir ütopya” olarak kalmaya mahkumdur. Aslında yazının başından beri anlatmak istediğim şey idealin ye mükemmeliğin herkese göre aynı olmadığı, bu yüzden de ütopyalar disütopyalar arasındaki çizginin bulanıklaştığıdır.