Ezel Akay:”Dünya sinemasında yeni trend Osmanlı olacak!”
Ezel Akay ile Dünya Tarihi ve Türk Sineması
Üzerine Keyifli Bir Söyleşi
“Neredesin Firuze” ve “Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?” filmlerinin yönetmeni Ezel Akay, “Amerikan sinemasının ürettiği klişeler yüzünden ülkelerin yerel sinemalarının yükseldiği bir döneme girdik” derken, bu dönemde dünya sinemasındaki yeni trendin Osmanlı hikayeleri olacağının altını çiziyor.
Komedi ve hüznün kesişimi “Neredesin Firuze”nin ardından yönetmen olarak çektiği ikinci uzun metrajlı filmi “Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü” ile mizah unsurunu elden bırakmadan tarih sularında gezinmeye başlayan Ezel Akay, insanlann kimlik arayışları ve Amerikan sinemasının giderek klişeleşmesi nedeniyle kendi gibi yapımcı ve yönetmenlerin tarihe kulaç attıklarını belirtiyor. Bu gelişmeler ışığında Türk sinemasını güzel günlerin beklediğine inanan Ezel Akay, dünyadaki sinema trendinin Osmanlı hikayelerine yöneleceğini söylüyor. Araştırıldığı zaman, özelikle Anadolu topraklarında pek çok maceraya raştlanılacağırflîjaltını çizerken, bu coğrafyanın entrikalarla, darbelerle dolu zengin öyküleri barındırdığını dile getiriyor. Tarih sayfalarını karıştırırken dikkat edilmeskgere- kenler olduğunu da atlş’nsıayan Akay, “En bilimsel taritagfl tarih yazımı bile bir yorumdur. Dolayısıyla her şeye şüpheyle bakmak gerek” diyor. Ezel Akay’la dünü, bugünü ve yarını konuştuk, ilginç tespitlerinden etkilendik. Şimdi sıra sizde…
“Hacivat Karagöz neden öldürüldü?” seyircinin yoğun ilgisiyle karşılaşırken, eleştirmenlerin bazılarından da eksi not aldı, bunun nedeni de filmin dinsel ve toplumsal yanıydı… Siz ne düşünüyorsunuz?
Film, günlük gazetelerdeki seyirciye yönelik yazılar dışında, içeriği kuvvetli bir sinema filmi eleştirisi alamadı ne yazık ki. Sadece biraz tartışma yarattı, ki benim bu filmi çekme nedenlerimden biri tartışma yaratmaktı. Ancak bu tartışmalar da bilgi eksikliğimizi ortaya koydu. Örneğin Osman Gazi ile ilgili hiçbir şey okumamışıma bir yerlerden duymuş insanlar filme tepki gösterdiler. Ben onlarla özellikle internet ortamından yazıştım ve hala- yazışmaya devam ediyorum. Elimden geldiğince de tartışma yaratmaya çalışıyorum. ’Sinema adına acıklı ama toplumsal tartışma anlamında manalı birçok şefi çıktı konuşmalarımızdan. Önemli olan da tartışmalarla, tarihimizi, kimliğimizi ortaya çıkarabilmek. Bu film daha çok bir kimlik tartışması yarattı: Biz kimiz, bu kimlik her yere uygulanabilir mi, Türk nedir,. Müslüman nedir, Anadolu neresidir.Geçmişimiz nereden gelmektedir.
Önümüzdeki günlerde bizi hangi tartışmalara sürükleyeceksiniz?
Pek çok yönetmen ya da yapımcı gibi benimde birçok projem var.Lüküs Hayat’ın yeni versiyonu Daha da Lüküs Hayat”. Bildiğimiz Lüküs Hayat’ın çok ilginç bir şekilde modernize edilmiş bir halini sinemaya taşıyacağım. Bir de Türklerin cinsel hayatlarını konu alan bir film, “Türklerin Cinsel Hayatı”. Bu pornografik bir film değil, tensel şefkat üzerine bir film. Bu ülkede yaşayanların şefkate ne kadar çok ihtiyacı olduğunu anlatan bir film. Ancak bu projelerin hangisinin öne alınacağı biraz mali duruma, biraz da oyuncuların durumuna bağlı olarak değişecek.
Şu an çekime hazır duran “Daha da Lüküs Hayat”. “Yargu” kitap projeniz değil miydi?
Romalı Celal, Yargu, Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?, bunlar 50’şer yıl arayla yaşanmış, çeşitli olayları anlatan üç film. Romalı Celal, Mevlana ile Şems’in hikayesini anlatırken Yargu, Moğol mahkemesi tarafından yargılanan Türkmen kabilesini konu alıyor. Yargu’nun taslak senaryosu hazırlandığında malzeme o kadar ilgimizi çekti kİ, bunu bir roman formunda hazırlamamızın daha doğru olabileceğine karar verdik. Roman, filmin öncesini de anlatıyor. Film öncesinde roman okunsun, tartışılsın, İnsanlar filme bilgi sahibi olarak gelsin diye düşündüm.
Son zamanlarda yönetmenler ve yapımcılar tarihsel olgulara ve olaylara filmlerinde yer vermeye başladılar. Bunun nedeni nedir sizce?
Okuma oranı yüksek ülkelerde bile bilimsel eserler ya da tarihi romanların okunma durumu çok düşük. Tarihi, edebiyattan, resimden, sinema ve tiyatrodan öğreniyoruz. Sinema o anlamda çok önemli bir araç. Türkiye’de bu tarihiyerel hikayeler demek. Eskimş bir yığın hikaye yerine taptaze öyküler… Özellikle Anadolu ya görüp gezdirdiğinizde o kadar çok maçe ra çıkıyor ki… Üstelik burası biı imparatorluk, imparatorluk demek de entrikalar dünyası demek! Bu coğrafya her on senede bir darbe yaşamış, yani bir insanlık faciası yaşanmış. Bu ülke alfabesini değiştirmiş bir ülke. Geçmiş ve gelecek arasında bir boşluk var ve bu boşluk insanlara nasıl yansıyor? Tüm bunların hepsi de bir hikaye. Ben dünyadaki yeni trendin OsmanlI hikayeleri olacağını düşünüyorum. Nasıl ki Roma hikayeleri, Fransız sarayı hikayeleri var, bu yeni dönemde de Osmanlı hikayeleri trend olacak!
Tabii iyi projeler üretilirse… Doğru ama böyle yürümüyor bu sektör. İyi ve kötü bir arada. Biri oyuncaklı bir film yapıyor, ama kötü oluyor, bir diğeri aynı oyuncak- lardan büyük bir sanat eseri ortaya çıkarıyor. İlk olan onu denemese İkincisi onu kullanma ‘cesareti bulamayacak. Amerika’da yılda 800 film yapılıyor. Ancak 80 tane kaliteli film bulmak imkansız. Dolaysıyla iyi ve kötü birbiri ile itişerek ve birbirini besleyerek ilerleyecek.
Peki, insanlar nasıl ulaşacaklar gerçek tarihe? Siz nasıl ayıklıyorsunuz, gerçek ile gerçek dışı dayatmayı?
Bir tarihçinin eserinde “biz” geçiyorsa ve size “biz aslında ne ülkeler fethettik” diye cümlelerle hitap ediyorsa, o taraflı bir tarihtir ve objektif değildir. Ben onları başka türlü okuyarak değerlendiriyorum. Yüzyıl öncesinde bütün dunyada bu tarih yazılmış ve egemenlerin elinde yazılmış.Onlar finanse etmişler. Araştırma ve karşılaştırma yapmak gerekiyor. Anadolu’da yaşayan bir BizanslI tarihçiyle, oraya gezmeye gelen Sünni bir gezginin yazımını, yan yana getirir bir okuma yaparsınız. Böylece aradaki gerçeği bulursunuz; yani ikisinin de söylemediği ya da söylemek istemediği bir gerçek belliriverir önünüzde.Bir bakarsınız, Ortaçağ’da Anadoluda yaşayan Müslüman cemaatler bugün bildiğimiz ya da Arabistan’da gördüğümüz gibi yaşamıyorlar. Orada, kadınlar oradan oraya koşuyorlar, sıcak ekmek yardımı alıyorlar, ağlaşıyorlar, sarılıyorlar, atlara biniyorlar. Kaç yok, göç yok… Bunları satır aralanndan toplayabilirsiniz. Bir de gayrı resmi tatillerden öğrenirsiniz gerçeği. Mesela Reşat Ekrem Koçu, bu anlamda önemi bir tarihçi. Egemenlerin katından değil de halk katından öğrenmelisiniz tarihi. Tarih bilimi araştırma ve sonuç çıkarmadır. En bilimsel tarihçinin tarih yazımı bile bir yorumdur. Her şeye şüpheyle bakmak gerekiyor. Ama bizi bu şüphe kurtaracaktır.