Dünya’ya Çocuk Gözü ile Bakabilmek
Yakalandım
- Sant kaç?
- Ben bilmem ki?
- Isıralım da saat yapalım koluna? Şimdi Saat kaç?
- Eti kemik geçiyor.
-Adın ne?
-Hangi dilde?
Türkiye’de çocuk derler bana, bazı yerlerde kızan, kızçe bazı yerlerde uşak, bazı yerlerde bala, bazen minik bazen bebek.. Arap diyarlarında cifi derler, Batı da İngilizler child Almanlar kind, Fars diyarlarında beççe, Doğu Türkistan’da öksüz, yetim.. Bazı yerlerde küçük bedenime şehit, bazı yerlerde melek… Dünyanın her yerinde ismim var benim, hepsinde aynı benim.. Seç seçebildiğim.. Nefes alıyorum, ağlıyorum, zıplıyorum, koşuyorum, kahkaha atıyorum, tatlıyı seviyorum ben, her yerde aynı benim!…
Yeteneklerimi mi merak ettin? Neyi başarabildiğim senin için çok mu mühim? Öyleyse ver bir ip de gör bak nasıl atlıyorum üstünden, getir bir halka çevireyim belimde, ver bir çıngırak bozayım sallayarak sessizliği,sen sayarken ben durduğum yerde zıplayayım mı yirmi kere? Koşarım, yorulurum, nefes nefese kalırım, küçücük yüreğim iner kalkar; bazen korkudan bazen oyundan bazen de acıdan.. Bak yanaklarım kızardı elma gibi, elma kırmızıdır, dalda kızarır bilene….
-Sevmek?
-Sevmek mi? Senin için ne zor benim için ne kolay. Kuş konsun avucumun içine severim ben, gökten yıldızlar insin burnumun ucuna hem de çok severim, yuvasına yiyecek taşıyan karıncayı, öten cır cır böceği, bal yapan anyı severim, pamuk şekeri, kağıt helvayı ne de çok severim, babamın kuvvetini, annemin sıcacık bağnnı severim. Sonra mı? ılık bir uyku…
Çocuğum ben dünyanın her yerinde aynı severim. Gazze’ de aynı gülerim, Amerika’ da aynı gülerim, Kerkük’ te aynı gülerim, Afrika’ da aynı gülerim, İspanya’ da aynı gülerim hem de önüme dünyaları serdiler diye değil bir kedi miyavladı diye…
Senin gibi toprak, elmas, altın, petrol, para ve daha bilmem ne bela mal, mülk servet değil benim davam, en büyük tasam ya oyun arkadaşı bulamazsam!
Beni ağlatmak, bana zulm etmek, eziyet etmek, kötülük ve fenalık eylemek için çok düşünme.. Parmağını sallama, kızma, tehdit etme, ailemi yok etme, ruhumu bedenimden ayırmak için bombalar yağdırma başımın üstünde, planlar yapma, küçücük canımı toprak kavgana alet edip bilmem hangi işkenceyle beni bu dünyadan ayırma.. Çocuğum ben koşarken taşa takılsam düşerim. Peki kanasa, sızlasa dizim ben de ağlasam bitmez mi o zaman kinin?
Aynı dünya mı yaşadığımız dön de bak!
Bırak da kendimce nefes alayım.. Seninkinde tanklar, tüfekler, koca koca silahlar, gülmeyi unutmuş bedbahtlar… Benimkinde peri kızları, kelebekler, güneşi karanlıklardan kurtarıp gülümseyen kahramanlar. Mekan mı? Şekerden evler. Zaman mı? Etimi kemiğim geçiyordu ya işte…
Çok bir şey bekleme benden, sinirlenme boşuna; ama aynı dilden konuşmak istersen gel! kayarız azcık öteye, çık şu kiraz ağacının tepesine, sür yanaklarına kirazlan ve tak kulaklarına küpe diye….
Gel hadi, girelim yeşil ormanlara toplayalım dünyanın bütün çocuklarını, tutalım el ele. Hem bağırarak şarkılar söylesek ayıp mı sanki? Gel hadi dayayalım göğe bir merdiven, bulutlara yol arayalım birlikte. Kaybolmayız dur korkma, düşmeyiz dur inme!
Mızıkçısın sen! Oyunu bozan serisin, Dünya’ yı çıkarların için kirleten sensin, çocukları nefes aldırmayan sensin, yakan yıkan harap eden sensin, çiçekleri öldüren, balıkların denizini kirleten de sensin, yalanlar pazarlıklar kuran da sen! Ve daha bilmem ne kadar kötülükle uğraşan da sen! Büyüğüm müsadenle ben hiç büyümeyeceğim.
-Yakalamaç?
-Yakalamaç mı? Hayır seninle oynamayacağım!
-Yakaladım!
-Yakaladın! YAKALANDIM!…..