Nedir Ne Değildir ?

DEMOKRASİ VE KALKINMA YÜZYILIN AYRILMAZ İKİLİSİ

DEMOKRASİ VE KALKINMA YÜZYILIN AYRILMAZ İKİLİSİ

Yeni yüzyıl, yeni yüzüyle geldi insanlığa. Küreselleşme elbisesi içinde karşımıza çıktı. Post-modernizm, rafine parolası oldu. Değişim ise omurgası. Her şey bünye değişecek dedi ve dediği gibi de oldu. Değişmeye başladı her şey, hem de kökünden ve en derinden.

Yirmi birinci yüzyıl, hayata bakışımızı, düşüncelerimizi,politik ideolojilerimizi, beğenilerimizi, eğilimlerimizi, bu yüzyıla kadar getirdiklerimizi yeniden yorumlattı bize. Ve dediği gibi insanlığı getirdi katılımı getirdi.

 

Bu yeni çağın olmazsa olmazları var. Bu vazgeçilmez fenomenleri var Bunlar, çağı okumasını bilenlerin ve hem bugünü hem de ileriyi görenlerin yabancısı değil. Bunlardan belki de en önemlisi motor güçü “DEMOKRASİ ve KALKINMA” olgulardır, ikisi bir arada ve daima yan yana, Demokrasi olmadan kalkınma, gerçek kalkınma olmadan demokrasi olmuyor, olsa da kolay  olmuyor veya tadı olmuyor ve daha da önemlisi kalıcı olamıyor.Demokrasi, insanlığın eski çağlardan olan,  günümüze, taşıdığı bir erdem. Kalkınma, zenginliğin insan  ve refahın yolu. Birbirleriyle el ele vermiş ikizler gibiler. Demokrasi geliştikçe kalkınma daha hızlı  ve sürdürülebilir oluyor, kalkınma arttıkça demokrasi daha rafine hale geliyor, ergenleşiyor, olgunlaşıyor ve sosyal bünyede sindiriliyor.

 

Her ne kadar 1980’li yıllardan bu yana kalkınma politikaları çoğunlukla ekonomi ve piyasa sektörüne yoğunlaşmış olsa da bunlar önemlidir. Asıl olan kalkınmanın insan unsuruna dayandırılması ve onun katılımının sağlanmasıdır. Bu dönemden insanoğlu bir ders çıkardı; siyasetin, yani politikaya ve yönetime katılmanın, insanların kendi hayatlarına yön verirken oynadığı önemli rolün görmezden gelinmemesi gerektiği… Siyasi kalkınma, insani gelişmenin motorudur ve unutulma lüksü bulunmamaktadır.

Gerçek Kalkınmanın Anlamı Bugün artık, kalkınma yarışına girmiş olmak, bazı olumlu göstergelere sahip bulunmak yetmiyor; esas olan, demokrasinin gelişmesi, hukukun üstünlüğü, insan haklarının korunması, sosyal ve kültürel ilerleme ile toplumsal huzur ve güvenliğin sağlanmasıdır. Kalkınma demokrasinin itici gücü, demokrasi de kalkınmanın en değerli süsüdür.

 

Sürdürülebilir kalkınma ancak tutarlı, şeffaf ve sorumlu ülkelerde mümkün olabilmekte, bu nedenle politik ve sosyal katılımcılığa önem veren bir yönetimin geliştirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Kalkınmanın devamı ve refahın adilane yaygınlaşması, demokrasinin içselleştirilmesi ve sekteye uğramaması ile yakından ilgilidir.

Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül’ün, Londra da Oxford Üniversitesi İslam Araştırmaları Merkezin­de İslam Dünyası, Demokrasi ve Kalkınma“’ konulu konferansta ifade ettikleri gibi, müslüman dünya­sında demokrasi, insan haklan, iyi yönetim ve bir lükstür ne de bir seçenektir, toplum ve belirli çevreler bu dönüşüme karşı duramaz.

Demokrasinin gelişmesinin temel ön koşullarından biri belki de birincisi, insan haklarının en üst düzeyde sağlanması ve kalıcı bir şekilde korunmasıdır. Eğer insan hakları bireyin eksiksiz gelişmesi için gerekli bir koşulsa, bu hak tüm insanlara saglanabilmeli.

 

Demokratik toplum da bireyin gelişimi için gerekli çerçeveyi oluşturması bakımından bu hakların kullanılması için gerekli bir koşuldur, aynca, demokratik bir toplum bireylerin topluluğun yaşaması içil gönüllü olarak verdiği desteğe dayandığından insan hakları böyle bir toplumun ön koşuludur.

Evrensel Gerçekler ve Pratikler Türkiye’nin üyelik için müracaat ettiği ve gerekli gayretleri sarf ettiği Avrupa Birliği, İnsan Haklan Evrensel Bildirgesinden kaynaklanan ve Uluslararası tçplyluk tarafından 1993 Viyana Konferansımda yenidemieyjt A edilen şu uçTemel İlkeyi benimsemektedir: a) Ulusal kültürel veya dinsel hiçbir gerekçenin İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde en üstün tutulan ilkelerin önüne gecemiyeceği anlamına gelen evrensellik ilkesi

b)Yurttaş hakları ve siyasal haklar ile siyasal ve ekonomik kültürel sosyal haklar arasındaki ayrımı engelleyen bölünmezlik ilkesi; c) insan haklarının sahibi kalkınma sürecinin yararlanıcısı olarak insan üzerinde odaklaşan yeni bir kalkınma tanımıyla baglantılı olarak karşılıklı bağımlılığı ilkesi.

 

Azgelişmiş Demokrasi Azgelişmiş Ekonomi     

 

Bugünün dünyasında yaklaşık 150 ülke ve 5 milyar insan azgelişmişlik sorunu ile karşı karşıyadır. Azgelişmişlik kalkınmada, büyümede, milli gelirin dağılımında, eğitim düzeyinde, kentleşme oranında ve kadın-erkek eşitliğinde kendini gösteren bir sorundur. Yolsuzluk, yoksulluk ve demokrasi sorunu azgelişmiş ülkelerle birlikte anılmaktadır. Bu konuda her yıl dünya çapında Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, Özgürlük Evi ve Uluslararası Şeffaflık Örgütü gibi uluslararası alanda faaliyet gösteren kuruluşlar belirli parametreler kullanarak ve çeşitli veriler hazırlayarak ülkelerin gelişmişlik ve azgelişmişlik düzeyini ortaya koymaktadır. Listede Avrupa ülkelerini üst sıralarda, Afrika, Ortadoğu, Güney ve Doğu Asya’daki ülkeleri alt sıralarda görmekteyiz. Bu konuda yapılması gereken görev yolsuzluk ve yoksulluğun azaltılarak, demokratikleşme sürecinde ilerleme bir dernek kaydetme ve gelişmiş ve azgelişmiş ülkeler arasındaki diğinin bu uçurumun kapatılmasını sağlamaktır.

Görüldüğü gibi ekonomik azgelişmişlik ile demokratik ekonomik azgelişmişlik bir arada bulunmakta, biri diğerini  çağırmaktadır. Azgelişmişlik sorununa kalkınma ve ekonomik demokrasi ile ilişkisi bağlamında yaklaşmak doğru bir yöntem olacaktır. Azgelişmişlikten kurtulmanın yolunur kalkınmadan mı yoksa demokratikleşmeden r gerçekleşeceği sorusuna verilecek yanıt daha baştan bellidir: Her ikisinden de… Yani demokratikleşme ve kalkınma birlikte gerçekleşmeli, birbirinden destek almalı, biri diğerine cesaret vermeli ve birinin aksaklık ve eksikliğini diğeri tamamlamalı ve refah ve güvenlik yolunda el ele ilerlemeli.

Az gelişmiş ülkelerde demokrasi anlayışı gerekli ve yeterli düzeyde gelişememiş, bundan başka ekonomik nedenlerden dolayı süreklilik kazanamamıştır. Ekonomik kalkınma demokratik rejimlerin temelini oluşturmaktadır. Bu-bağlamda azgelişmiş ülkelerdeki demokrasi §e gelişmiş-ülkelerdeki demokrasi, hem algılama hem de uygulama boyutlarıyla oldukça farklıdır. Güçlü demokratlar, kakınmış ülkelerde görülür, aynı mantıkla, kalkınmış ükelerde demokrasi de kurum ve kurallarıyla yerleşmiş olmakta ve istikrarlı hale gelmektedir.

Bu konunun duayenlerinden olan Arend Lijphart’ın otuz altı ülkeni yönetim biçimleri ve performanslarını analiz eden “Demokrasi Motifleri” başlıklı kitabında,sadece Demokratik Motiflere bakılmayacagına öne sürmekte ekonomik politika üretme ve demokrasinin niteliği arasındaki ilişkilerin incelenmesi gerektiğini öne sürmekte.

 

  Demokratik Gelişmişlik Düzeyinin Belirleyicileri anayasa

Bu aşamada, demokrasinin ve demokrasisi incelenen güvem toplumun niteliği ile ekonomik ve sosyal gelişmişlik olması, düzeyi ortaya konulmalıdır. Diğer bir ifadeyle, iki önemli güvene eksende ayrıntılı bazı kontrol noktalarının ve testlerin ve faali yapılması gerekir. İlk eksen “demokratik gelişmişlik sivil yöı düzeyi” dir. Bu eksende, ülkenin siyasal ve yönetsel nitelikle kurum ve kurallarının yapısı ve işleyişi anayasal ve süreçle yasal boyutları ile uygulama ve realize edilme durumları  analiz edilir. Bu çerçevede; demokrasinin çoğulculuk kullana derecesine göre ülkeni küresel boyutta demokrasi’ ve yelpazemdeki yerinin belirlenmesi, demokratik yollarını deneyim süresi, kuvvetler ayrılığı prensibinin ve siya uygulanabilirliği, anayasal rejim öğeleri, insan haklan yönetir ve bunların anayasal güvenceye kavuşturulabilme kararlar seviyesi,  yürütmenin el değiştirip  değiştirmeme etkin siyasal mekanizmaların seçimle belirlenmesi düzenli aralıklarla secim  yapılabilmesi, seçimlerin serbest  ve gizli oylama açık tasnif kuralına uyulması, birden fazla siyasi partinin muhalefetin iktidara yükselme şansının İkinci el bulunması, temel kamu haklarının tanınması ve  güvence altına alınması, gibi ana faktörler anayasaya uygunluğunun denetlenmesi, yargı güvencesinin sağlanması ve hakimlerin bağımsız olması, vatandaşların eşit sayılması ve bunun anayasal güvenceyle korunması, sivil toplumun organizasyon ve faaliyet yetenekleri, çıkar gruplarının çoğulculuğu, sivil yönetimin hakimiyeti, asker-sivil ilişkilerinin militer niteliklerden uzaklığı, kaybeden grupların karar alma süreçlerinden dışlanmaması, vatandaşların yönetimin eylem ve işlemlerine karşı yargı yollarını etkili olarak kullanabilmeleri, şeffaf ve hesap veren yönetim, yerel ve ulusal düzeylerde siyasete ve yönetime katılım yollarının çeşitliliği, bunları etkin kullanabilme durumu ve siyasi otorite tarafından desteklenmesi, kamu yönetiminde etik denetim ve sorumluluk, önemli kararların ilgili vatandaşların görüşlerine başvurularak alınması, yolsuzlukla etkin mücadele ve bunun gibi faktörler değerlendirilerek demokrasinin gücü, istikrarı, derinliği ve yaygınlığı belirlenebilir.

 

Ekonomik Gelişmişlik Düzeyinin Belirleyicileri İkinci eksen “ekonomik gelişmişlik düzeyi” dir. Bu eksende ise., ekonomik ve sosyal gelişmişlik seviye­leri, ekonomik yapı ve işleyiş dikkate alınarak, ekono­mik ve mali kuruıtıların performansları ve etkinlik  düzeyleri ile toplumun sosyal gelişmişlik durumu hesaba katılarak inceleme yapılır.

Bu kapsamda; insani gelişme endeksindeki konumunun ortaya konulması, GSMH ve yıllık büyüme oranı, Kişi Başına Milli Gelir, bölgeler arası gelir farklılıkları, toplumsal kesimler arası gelir değişimleri, hane halkı ortalama gelir hareketleri, asgari geçim düzeyi ve gelir ilişkileri, yoksu||k sınırı altındaki nüfus, açlık sınırı altındaki nüfus, kamu yatırımlarının iller ve bölgeler arası dağılımı, illerde ve bölgelerde toplam ve kişi başına banka mevduatları,gelişimi, toplam nüfus içinde sosyal güvenlik şemgyesi altına alınanların oranı oldukca önemlidir.

 

 

Örneğin şefaflık yönetim ve idarenin hesap verebilirliği ile kamu kaynaklarının etkin kullanımı birbirinden ayrı ve bagımsız şekilde denetlenebilmeli.

Azgelişmişlikten kurtulmanın yolu­nun kalkınmadan mı yoksa demok­ratikleşmeden mi gerçekleşeceği sorusuna verilecek yanıt daha baştan bellidir: Her ikisinden de…

Sürdürülebilir Kalkınma ve Bireysel Özgürlükler Gerçekçi bir yaklaşım yapilığında bütün bunlarım, sağlanmasında kalkınmanın aöşdürptebili dirffpsı ile demokrasinin-iştikrar kazanılası en kritik noktalardır.

Nobel ödüllü ekonomist Sir Arthur Levvis’in de ifade ettiği gibi, çoğunlukçu modelin çoğunluk yönetimi ve iktidar muhalefet karşıtlığı şeklinde cereyan eden siyasal yaşam anlayışı, demokrasinin temel ilkelerini dışlayıcı olduğundan demokratik olmayan prensipler ve pratikler olarak yorumlanabilir.

Sir Arthur Lewis’e göre demokrasinin genel anlamı, “bir karardan etkilenen herkesin, bu kararın alınışına doğrudan ya da seçilmiş temsilcileri aracılığıyla katılma fırsatına sahip olması”, ikinci anlamı ise “çoğunluğun iradesinin geçerli olması” şeklindedir.

Kuzey İrlanda gibi derin ayrımların olduğu toplamlarda, çoğunluk egemenliği, demokrasiden ziyade çoğun­luk diktatörlüğü ve iç kargaşa anlamına gelebilmekte­dir.

Demokrasi ve kalkınma, bir anlamda devlet merkezli kalkınmadan, vatandaş merkezli kalkınmaya giden yol değişikliğinin de formülü olmaktadır. Vatandaşın devlet için değil, devletin vatandaş için var olduğu ve algılandığı katılımcı, güven ve istikrarın hakim olduğu, zenginliklerin dengeli paylaşıldığı bir toplumun inşa­sında demokrasi ve kalkınma, biri en belirleyici faktördür.

 

Kuşkusuz yirmi birinci yüzyıl bilgi çağıdır. Bu çağda bilgi ve onun yansıması olan teknoloji en önemli rekabet aracıdır. Demokrasi, egemenliğin halktan kaynaklandığı yönetim biçimi; toplumda bireylerin karşılıklı hak ve özgürlüklerinin sağlandığı ve korunduğu bir yaşam biçimidir. İçinde bulunduğumuz yüzyılda demokrasinin geleceğini belirleyen olan belli başlı önemli oluşumlara bakacak olursak şunları tespit ederiz; Etnik ve Dinsel Kökenli İç veya’ Bölgesel Savaşlar-Bölünmeler, Ölüm-Kaltm Sa­vaşı: Terörist Faaliyetler, Demokrasiyi Yaşatacak Nesilleri Tehdit Eden Unsur: Uyuşturucu, Demokrasiyi Yaşat­mada Engel Güç Odaklan: Menfaat Grupları, Sanal Bir Potansiyel: İnternet ve nihayet Küreselleşme: Demok­rasi için hem fırsat hem de tehdit.

Analitik yaklaşıldığında “bireysel özgürlüklerin”, bu konunun zeminini oluşturduğu söylenebil!. Eğer birey kendfei özgür hissediyor ve mutlu ise, mutlaka devletine ve kurumlarına demokrasisi ve katılımcı demokrasi bireyin kendini ifade etmesini ve özgür hissetmesini sağlayacaktır sahip çıkacaktır. Korku ile kazanma olmaz, korku ile kazanılanlar elde kalmaz.

Aynı şekilde, demokrasi beşeri sermaye birikimini artırarak ve gelir eşitsizliğini azaltarak büyüme hızının yükselmesini tetiklemektedir.

 

Prof. Dr. Bekir Parlak

Uludağ Ünv. Yönetim Bilimleri Anabilim Dalı Bşk.

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu