Büyüleyici Kamboçya

Büyüleyici Kamboçya
Vietnam macerası aslında yeni bir serüvenin de kapılarını aralıyor bizlere. Ver elini Kamboçya! Misafirperver insanları, doğal ve tarihi güzellikleriyle Kamboçya’mı anılarınızda ayrı bir yeri olacak.
Pasaportumda farklı ülkelerden hatırı sayıhr derecede vizem olduğunu söyleyebilirim. Yalnız aralarında Kamboçya vizesi kadar renklisi olmayacak. Ülkeye girişimizde bundan önce rehberimizin uyardığı bir konu olan pasaport görevlilerinin rüşvet istemesi konusu ne yazık ki gruptaki bazı arkadaşlarımızın yeni deneyimlediği bir konu oluyor. Sonu tatlıya bağlansa ve ciddi bir tedirginliğe yol açmasa da bu durum, sonrasında öğrendikçe hayran kalacağımız bu ülke.

Işıl ışıl gece pazarları

Otele on dakika mesafede bulunan gece pazarı akşam yemeği öncesi renkli bir seçenek oluyor. Genellikle seyahatlerimde çok fazla alışveriş yapmayı sevmem; özellikle son dört beş senedir, meta biriktirmeyi sevmediğim için. Bu sebeple ana motivasyonum yerel halkın da olduğu  ortamlarda bulunmak. Pazara giderken yolda ek
ile ilgili ilk negatif izlenimimiz oluyor. Otelimiz Siem Reap’te şehir merkezinde, aynı cadde üstünde farklı uluslararası birkaç markanın daha otellerinin olduğu bir caddede, oldukça keyifli bir otel. Kamboçyalılar bizim gibi ruhlarında misafirperverlik olan insanlar (hatta bazı durumlarda bizden bile daha düşünceli olduklarım söyleyebilirim). Otele adım atar atmaz etrafımızda tatbikattan gelir gibi duran Amerikan askerlerinin oluşu ilginç gelse de üzerinde çok durmuyor, hafifçiseleyen yağmura rağmen kendimi hemen havuza atıyorum.

Tek başıma yürümem kesinlikle problem olmuyor (yalnız seyahat eden ya da etmeyi düşünen kadın gezginlere duyurulur). Pazar tahmin edeceğiniz üzere çokça sahte ürün, bolca ışıldaklı madde ve yiyecek içeceğin bulunduğu bir ortam. Pazarın içinden yavaşça süzülerek geçiyor ve barlar sokağının bulunduğu alana giriyorum ki çok yakın oldukları için kaçış yok. Merhaba ekstra yüksek sesli müzik ve envai çeşit ilan ya da ilgi çekici dekorasyonlar Ue beni cezbetmeye çalışan mekan. Derdim o anda yemek yemek olduğu için açıkçası bu mekanlara belki yemekten sonra diyerek veda ediyor ve son derece iştah uyandırıcı görüntüler ve kokuların geldiği sokak restoranlarına doğru adeta transa geçmiş bir şekilde yürüyorum. Oturduğum restoranda Kamboçya usulü pişmiş pirinç ve yanında nefis soslar Ue gelen bir sebze yemeği ve çok da başarılı olmayan bir kadeh şarap içip zaten yolculuktan yorgun olduğum için motosiklet taksilerden birisi ile otele dönüyorum.
Tapmak bölgesi: Angjkor Thom Sabah rotamız Kimer Başkenti dan ve 9 kilometrekarelik bir alana yayılmış dan Angkor Thom. 12. yüzyıl sonlarım doğru inşa edilmiş dan bu tarihi alan, Siem Reap Nehri nin üzerindim gecen ve sağlı sollu müthiş heykeller ile kapl bir köprünün bulunduğu çok gizemli ve oldukça fotojenik bir bölge. Tarihi içerisindeki Bayon Tapınağına geçiyoruz.

Tam da bu noktada bir magazin bilgisi verelim o zaman. Burası Angelina Jolie’nin oynadığı Tomb Raider filmlerinde de kullanılan tapmak olmakla birlikte aslında ve elbette bundan da önemlisi keşfedildiği zamandan beri hiçbir restorasyon geçirmemiş olması. Tapmak içinde büyüyen hatta neredeyse dallan ile tapmağı sanp sarmalayan ağaçlar muhteşem bir görsel oluşturuyor.

Sonraki durağımız bir rivayete göre (bazen doğruluğunu araştırmadan rivayetlere inanıvermek güzeldir) Çin Şeddi gibi uzaydaki uydular tarafından görülebilecek büyüklükte bir dünya harikası olan Angkor Wat. Dünya üzerinde hala varolan en büyük dini anıt. İlk inşa edildiğinde bir Hindu tapmağıyken sonrasında bir Budist tapınağına dönüştürülüyor. Tüm tapmak alanı 8ı hektarlık bir araziye kurulmuş ve Pekin’deki Emperyal Palas’tan bile daha büyük. Başyapıttaki kuleler Meru’nun beş tepesini, etrafındaki duvar dünyanın sonundaki dağlan, duvann ardındaki hendek de ötesindeki okyanuslan sembolize ediyor. Tapmak, yürüdükçe sizi daha da çok içine çekiyor. Müthiş sanlar, turuncular ve kırmızılar içindeki Budist rahipler, devasa gri taşların oluşturduğu tapmak duvarları arasında nefis bir görsel zenginlik oluşturuyor.

Yüzen hayatlar

Ertesi gün Choeung Kneas’ın meşhur “yüzen köyüne” doğru yol alıyoruz. Tonle Sap Gölü’nün üzerinde canlı bir şeküde süren yüzlerce hayat. Yüzen hastaneler, okullar, restoranlar, bakkallar… Şaşkınlık ve de hayranlıkla karşılıyoruz ve de anlamaya çalışıyoruz: bu küçücük yüzen evlerde hayatın nasıl devam edebildiğini (aklınıza konforlu büyük evler gelmesin).

Kamboçya oldukça fakir bir ülke fakat göreceğiniz doğal ve tarihi güzellikler ve de güzel insanları sizi bu güzel ülkeyi ziyaret ettiğinize pişman etmeyecek. Kamboçya’dan ayrılırken içimden bir ses bu ülkeyi daha köşe bucak keşfetmek için buralara tekrar geleceğimi söylüyor. Kim bilir?…