Akşamcı Akşamcılık ve Akşamcı Kime Denir
Akşamcı Akşamcılık Nedir ? Akşamcı Akşamcılık
Ne Değildir
“Akşamcı” diye işten çıktıktan sonra, bir süre meyhanede oyalanan biraz içip, ufak te/ek bir şeyler atıştırdıktan sonra evinin yolunu tutan kişilere deniyor.
Böylesi bir adlandırmanın diğer yanı ise, bu zatları, öğlen ya da sabah başlayıp, “dur durak bilmeyen” ve “ayyaş” denilen kişilerden ayırmak.
Araştıranlar, mesleğin kökenlerinin hayli eskilere gittiğini, Bizans içki kültürünün devamı olduğunu söylüyorlar. Mümkündür, siyasi dönüşümlerin bazı alışkanlıkları, gelenekleri ortadan kaldıramadığı herkesin malumu. Şu ya da bu şekilde devam ediyorlar. Ancak klasik akşamcılığımıza dönersek, Osmanlı İstanbul’unda 16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren canlandığını, dönem dönem uygulanan yasaklara “mahalle baskısı”na rağmen sürdüğünü görüyoruz.
Bugün de elbet var, lâkin, yazılanları okuyunca eskisi gibi olmadığı açık.
“Akşamcı” diye işten çıktıktan sonra, bir süre meyhanede oyalanan biraz içip, ufak te/ek bir şeyler atıştırdıktan sonra evinin yolunu tutan kişilere deniyor. Böylesi bir adlandırmanın diğer yanı ise, bu zatları, öğlen ya da sabah başlayıp, “dur durak bilmeyen” ve “ayyaş” denilen kişilerden ayırmak. Gerçi toplumun büyük kesimi, hiçbir zaman içmenin herhangi bir şeklini hoş görmemiş ama, gene de olsunl Hiç değilse, İkisinin arasındaki/arkın altı çizilmiş.
Bu türden bir davranış ‘tezgahtan çoktan geçmiş gedikli meyhanenin gedikli müşterileri tarafından ayıp karşılanıyor’, onlar da hadlerini biliyorlar Eve gitmeden verilen bu küçük aranın bir nedeni de iki üç kuşak bir arada oturulan evlerde, içkinin hoş karşılanmaması, bunun tatsızlıklara yol açması. İletişim malûlü bir ortamda, “ateşe körükle gitmenin” manası yok.Onun İçin, dışarıda da bir süre sohbet edip, kararınca neşelendikten sonra kapıyı çalmak daha doğru.
İkinci grup ise, R. E Koçu’nun tasvirleriyle; “ununu eleyip, eleğini duvara asmış, çoluk, çocuk, damat, gelin sahibi olmuş kimselerle yani tezgah başı devrini geçirmiş olanlarla, akşamcılıkla dile düşmüş, kendi mahallesinde kız bulamayınca en az yedi mahalle aşırı yerden bir kız alarak zavallının başını ateşe yakmış bıçkınlar idi. Çoğu da “bekarlık sultanlık” diyen ve han odalarında oturan işi tıkırında esnaf bekarlarıydı.” Koçu’nun çizdiği bu akşamcı portrelerinde şüphesiz doğruluk payı var. Ancak, daha çok meyhaneleri tanıttığı yazısında, nedense konuya olumsuz yaklaşıyor.
Daha uzun ayrıntılı tasviri, Necdet Sakaoğlu yapmış; “Akşamcılığın en çok özenilen yönü ehlidil denen, duygulu, kültürlü, sanatsever ve görgülü insanların bu ortamlarda buluşmalarıydı. İstanbul akşamcıları, ister esnaf takımından, ister ocaktan (asker), ister BabIâli’den olsun, mutlaka nüktedan, sözü sohbeti dinlenir, rint insanlardı. Aralarında taklit yeteneği olanlar, meddahlar, müzisyenler, şairler de bulunurdu. Akşamcıların ‘vakt-i kerahet’dedikleri ikindi sonrasından güneşin batımına kadarki süre, daha çok içkiye hazırlık faslıydı.
Belirli bir saaten sonra içmeyi sürdürme görgüsüzlük kabul ediliyor. Kalkış saati konusunda da hayli titizler. Yatsı ezanı okunmadan evlerinde oluyorlar Bu hem evdekileri bekletmemek, hem de içki müptelası olmamak için dikkat edilen bir husus.
Meze çeşitleri hayli çok. Çeşitli deniz ürünlerinden, zeytinyağlılara, tatlılara kadar uzanıyor. Lâkin, bu zengin sofraya karın doyurmak için oturmak, ayıp kabul ediliyor. Meze, iki yudum arasında tadılan bir yiyecek. İlginçtir, evinde içenlere de bu o gün ne pişmişse sofraya servisi, küçük tabaklar içerisinde, tadımlık olarak yapılıyor.
Bu geleneğin geçtiğimiz yüzyıl başlarında kaybolmaya başladığını görüyoruz. Günümüzde ise akşamlan içen varsa da, sözünü ettiğimiz türden ne akşamcı var ne de meyhane. Zaten bir şeylerin ansiklopedilerde yazılıyor olması, artık olmadığının işareti değil mi?