İnsan ve YaşamNedir Ne Değildir ?

KUTUP ÇAĞI’NA DOĞRU MU GİDİLİYOR?

KUTUP ÇAĞI’NA DOĞRU MU GİDİLİYOR?

Kutuplar ve derin denizlerle ilgili elde edilen veriler, yeni bir çağ söylemi etrafında şekillenmektedir. Bu durum, 15. ve 16. yüzyıllarda Avrupalılar tarafından yeni ticaret yollarının, okyanusların ve kıtaların keşfedilmesiyle devam ettirilen coğrafi Keşifler Çağı’yla (Age of Exploration) sıkı bir şekilde ilişkilendirilmektedir.

Bununla beraber, Yüksek Kuzenin, 1580 li yıllarda Hollandalı denizci ve kaşif Willem Barentsz ile başlayan coğrafi keşfi ve bu alanın güney tarafından ilmi, ticari ve askeri gayelerle kullanıma açılması arasındaki süreç bugünkü seviyelere beş aşamada ulaşmıştır:

Güney’in (Arktika Bölgesi’nin altındaki devasa alanlar), Yüksek Kuzey’le arasındaki ticareti kendi menfaatlerine uygun bir şekilde yönlendirmesi ve feiğiderek Kuzey’in doğal kaynaklan üzerinde hâkimiyet kurması;

Güney’in, Yüksek Kuzey Bölge’sinin kaynaklarının ve halklarının üzerinde adım adım hegemonya kurması (vergilendirme, kilise ve garnizonların inşası vb.);

Güney kökenli büyük ticaret şirketlerinin, Yüksek Kuzey’in binlerce yıldır üzerinde yaşadıklan topraklarda hâkimiyet sağlamalan, kendi meşrutiyet kurallannı bu bölgeye taşımalan, yeni bir dille eğitim sistemlerini kurmalan ve güvenliklerini garantilemeleri;

Güneyli ulus-devletlerin, Kuzey’in toprağını kendi aralarında parçalayarak, ticaretini kendi merkezlerine bağlayarak ve doğal kaynaklarım tek elden işleyerek ele geçirmeleri;

İkinci Dünya Savaşı sonrasında, büyük güçlerin ordularının bölgeye daha fazla girmeleri, Soğuk Savaş periyodunda ise dünyanın iki kutuplu sisteme göre militarizasyonunun tamamlanması ve Arktika Bölgesi’ni kendi aralarında paylaşmaları.

Arktika Bölgesi’nin, Soğuk Savaş dönemindeki iki blok tarafından militarize edilmesi ile birlikte ulus-devletler arasındaki paylaşımı derinleştirilmiştir. Bu gelişmeleri yakından takip eden Amerikan siyaset bilimcisi Oran. R. Young, 1985 yılında kaleme aldığı bir makalesinde, bu bölgenin 1980’li yıllarda stratejik bir arenaya dönüştüğünü ileri sürmektedir. Tartışmanın bu evresinde, Arktika Çağı kavramı ilk kez onun tarafından kullanılmıştır. Bu makalede bölgenin stratejik bir arenaya dönüştüğünü ileri sürmüştü. Arktika’mn dönüşümüne neden olan eğilimleri askerî teknolojinin gelişimi ve Arktika’mn sanayileşmesi olarak tanımlıyor ve buranın giderek dünya ile entegrasyonuna işaret ediyordu. Arktika Okyanusu’nun askerileştirilmesi ile bölgenin artan çekiciliği üzerinde özellikle durmaktaydı. Doğal zenginliklere güvenli ulaşım, bölgenin sanayileşmesine ve askerîleşmesine neden olacaktı. Geleceğin çağının bu bölgedeki gelişmelerle şekilleneceği belirtilerek, siyasi, askeri ve ekonomik karar vericilerin, Arktika meseleleriyle ciddi bir şekilde meşgul olacakları tezini ortaya koyuyordu. Young, bu gelişmeleri ‘Arktika Çağı’ olarak adlandırıyordu.

Yapılan bilimsel çalışmalarda, 21. yüzyılın ‘Arktika/Antarktika Çağı’ veya daha genel ifadeyle belirtmek gerekirse, bu çalışmada her iki kutbu ve derin denizleri de kapsayacak anlamda ‘Kutup Çağı’ (Gümrükçü) olarak tanımlanmaktadır. Değişik dillerde Arktika Çağı kavramı göze çarpmakta ve bu terimin kullanımı diller arasında farklılık arz etmemektedir. Örneğin, İngilizce karşılığı ‘The Age of the Arctic”, Fransızca karşılığı “L’Age de l’Arctique”, Almanca karşılığı “das Zeitalter der Arktis”, Türkçe karşılığı “Kutup Çağı” ve Rusçası ise “BeKApKTHKH”’tır. Birçok uzmanın, Arktika’yı bu şekilde tanımlayışı, Arktika Bölgesi’ne ekolojik kaygıların ötesinde; ekonomik, siyasal ve hukuksal ilginin arttığına ve bölgenin jeopolitik rolünün önem kazandığına işarettir. Terim açıklanırken Kuzey Kutbu temel alınmış olsa da, ‘çağ’ kavramı hepsinde kullanılmıştır. Bu kullanım şekli, söz konusu durumun en az 100-150 yıl sürecek nitelikte olduğunu ortaya koymaktadır.

Ayrıca, Bölge’de politikaları etkileyen aktörler, devletlerle sınırlı kalmayıp; ulus-ötesi şirketlerin, hükümet dışı kuruluşların ve yerlilerin de dahil olduğu çok katmanlı bir yapı olarak karşımızda durmaktadır. Arktika Bölgesi’nin global önemini iki değişim tetiklemektedir: İlk değişim, iklim değişikliğinin etkilerinin daha da görünür duruma gelişi ve buna bağlı olarak Arktika Okyanusu’ndaki buzulların yaz mevsiminde erimeleri ve/veya kalınlıklarının azalmasıdır, ikinci değişim ise, Arktika’nın tabii kaynaklarına olan küresel talebin artması ve yeni teknolojilerle bu ürünlerin dünya çapında rekabet edebilecek bir fiyatla işlenebilmeleridir. Bu arka plandan hareketle, Rus araştırmacı Mazur’a göre, günümüzde nüfus artışı, küresel rekabet ve artan enerji ihtiyacı, bölgenin önemini giderek arttırmaktadır.

“XX. yüzyılın sonunda uluslararası ve bölgesel işbirliği aranmaya başlanılmıştır. Daha önce, Arktika jeopolitiğinde ulusal güvenlik sorunları, askeri ve savunma stratejileri hâkim olduysa da, günümüzde ekonomik ve insani sorunlar öne çıkmaktadır”.

Yüksek Kuzey’de yer alan ülkelerle dünyanın geri kalanı arasındaki ilişkileri tanımlayan küresel bir düzen ortaya çıkmıştır. Bundan dolayı, sekiz Arktika devleti bağlamında, Kuzey-Güney ilişkileri artarak ilgi konusu ve söylev odağı olmuş ve olmaya devam edecektir. Bu konuya özellikle; Lassi Heininen, 2011 tarihli “Impacts of Globalization, and the Circumpolar North in World Politics” başlıklı makalesinde yer vermektedir. Buna göre, Arktika’nm dış dünya ile arasındaki ilişkiler, bölgenin yükselen stratejik önemi, stratejik doğal kaynaklarının kullanımı ve bu kaynaklar üzerindeki rekabet ve küresel değişimlerin bölge üzerindeki etkileri bu süreç yoluyla şekillendirilmektedir.

Bölgenin artan jeostratejik önemini, Kuzey’in ‘Bilimsel Araştırma Laboratuvarı’ olarak görünümünü, kutup çevresinde bulunan doğanın ve kültürün çeşitliliğini, artan bir vurgu ile yönetişimde inovasyonu ve işbirliğini ve sonuç olarak Kuzey’in iyi yönetişime etkili bir model olduğu (ya da yakında olabileceği) gerçeğini de içermektedir. Arktika Konseyi’nin beş Asya devletine (Çin, Hindistan, Japonya, Singapur ve Güney Kore), gözlemci statüsü vermesi ile birlikte, bölge dışından devletlerin Arktika meselesine müdahil olması bu alanın küreselleştiğinin bir yansımasıdır. Bu gelişmenin ışığında, Arktika’nın dünyanın diğer bölgelerinden farklılaşan, giderek güneyi ile entegre olan ve kendine has bir bölge olma özelliği bu durumun tamamlayıcı bir ayağı olarak görülebilir.

Arktika’daki aktörlerin çok sayıda oluşu ve yukarıda sözü edilen çeşitli konularda sık sık meydana gelen sorunlar, uluslararası bir yönetim merkezinin oluşturulmasını zorunlu kılmaktadır. Bu görevi, Kuzey Kutbu coğrafyası adına devlet seviyesindeki Arktika ülkeleri ve Birleşmiş Milletler ile beraber Arktika Konseyi üstlenmiştir. Arktika Konseyi’ni 8 üye devlet oluşturmaktadır: Danimarka (Grönland), Kanada, Norveç, Rusya, ABD, İzlanda, İsveç ve Finlandiya. Yönetimin iş seviyesi ise ‘Gazprom’, ‘NomikeP, ‘StatoiP, BP, ‘Total’ ve EBRD, NIB gibi fînans kuruluşlarıdır. Üçüncü seviye ise sivil topluma aittir: devlet dışı kuruluşlar (Kuzey Forumu, WWF), bilim insanları Arktika Kurulu ve yerli halkların haklarım savunan örgütler vb.

Arktika Bölgesi’ne dönük kurumsal bir yapı olarak oluşturulan Arktika Konseyi: üyeler arası sosyal ve siyasal koordinasyonu yürütmekte; bu ülkelerin birbiriyle bölgeye dönük,      askeri alan dışındaki ilişkilerini yönlendiren kuralları oluşturmakta ve bunların uygulamasını koordine etmekte; bölge dışı ülkelerle ilişkileri düzenlemektedir. Yirmi yıla yakın bir zaman diliminde Arktika Konseyi şemsiyesi altında yürütülen çalışmalar sonucu Arktika küresel bir nitelik kazanmıştır. Arktika Konseyi’nin 15 Mayıs 2013 tarihli Kiruna/Norveç toplantısının sonuçlan bu savı kanıtlayabilecek niteliktedir. Birincisi, Arktika Bölgesi’ne sının olmayan devletler (Çin, Hindistan, İtalya, Japonya, Güney Kore, Singapur), bu Konsey’de daimi gözlemci statüsüne kavuşmuştur. Böylece daimi gözlemci devlet sayısı 12’ye çıkmıştır. İkincisi, Arktika’nın gelişiminde ekonominin belirleyici bir rol oynadığı görülmüştür. Böylelikle Arktika, bölgedeki etkili aktörlerin olduğu kadar bölgenin dışında kalanlarında       dikkatlerini çekmektedir.

Arktika’nın küreselleşmesi ve bununla ilintili olarak ekonomiye yapılan vurgu, Bölge’de farklı sonuçlar doğurabilecektir. Birincisi, Arktika yönetiminde vurgulanan sürdürülebilirlik kalkınma prensibi, Arktika’nm ekolojik doğal yapısının korunmasıyla çelişir hale gelmiştir. İkincisi, Arktika yönetimine büyük aktörlerin katılması ile yerli halkların   yönetimdeki etkileri azalacaktır.

Üçüncüsü; yeni aktörler, çıkarlar ve dinamikler, geleneksel, Arktik devletlerini de etkileyecek ve küçük devletler haşta olmak üzere bu ülkelerin nüfuzu zayıflatılacaktır.Değişik dillerin, farklı sanat kollarının, dinsel eğilimlerin ve diğer kültürel elementlerin göç hareketliliği yanında, televizyon ve internet yoluyla hızlıca yayılışı,bulaşıcı hastalıkların yaygınlaşması, uyuşturucu madde satışı, insan ve silah kaçakçılığı gibi yasa dışı suçların hızla artışı.

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu