12 İon Kentin’den Miletos
12 İon Kentin’den Miletos
Priene’den daha güneye doğru yola devam edecekleri en az Ephesos kadar önemli bir kent beklemekte.Söke’nin 22km güneyinde Söke-Priene yolundan devam edildiğinde karşınıza çıkacak olan Balat köyü yakınlarındaki bu antik kent, Ephesos ve Priene ile birlikte 12 İon kentinin en önemlilerindendir.
Geçmişinin prehistorik dönemlere kadar gittiği yapılan kazılar sonucu anlaşılan kentin adı son yıllara yapılan araştırmalara dayanarak Hitit metinlerinde geçen Millawanda ile özdeşleştirilir. Ancak daha önce de belirtildiği gibi Hitit Çağı’ndan daha da eski bir kent olabileceği de düşünülmektedir.
Yakınındaki Balat köyünün adı ise Yunanca saray anlamına gelen ‘palada’ sözcüğünden evrilerek günümüze miras kalmıştır. Adın kökeninde yer alan sarayı ise arkeolog ve tarihçiler, kent içinde varolan tiyatronun üzerinde yer alan Geç bizans kalesi ile açıklıyorlar.
Kent her ne kadar yukarıda belirtildiği gibi tarihöncesi dönemlere kadar giden bir geçmişe sahipse de Helenlerin her kurdukları kente bir kuruluş öyküsü yazma alışkanlıkları nedeniyle söylencesel olarak Atina kralı Kodros’un oğlu Neleus tarafından kurulmuştur. Aslında burada kuruluş değil de kentin Helen kimliğinin tescilidir söz konusu olan. Özellikle kurduğu ticaret kolonileri ile adını bütün eski dünyaya duyuran kent; Thales, Anaksimenes, Anaksimandros gibi filozof ve matematikçilerle, Hippodamos gibi kent plancılığının babası sayılabilecek bir mimarın yurdudur.
Kentin en önemli gelir kaynağı aynen Ephesos gibi ticaretti ve limanı sayesinde iç bölgelerden gelen ürünlerin satımı ve dışarıdan gelen ürünlerin iç bölgeler transferi kent için önemli gelir kaynağıydı. Bunun yanı sıra sahip olduğu Apollon kült alanı yine Ephesos’a hareket getiren Artemis tapınağı gibi kenti canlandırmaktaydı.
Miletos’lu bir diğer tarihi şahsiyet mimar Hippodamos’tur. Günümüz kent plancılığına katkısı tartışılmaz olan bu mimarın önerdiği inşa ettiği , sokakların birbirini dik kestiği, ızgara planlı kentler her ne kadar Hippodamos’tan önce de biliniyorsa da onun özellikle Priene’de yaptığı uygulama ile tanınan bu tip planlama, kentteki herkesin gün ışığından eşit yararlandığı, eşit büyüklükte alanlarda yaşadığı, demokratik diyebileceğimiz nitelikleri ile tanınır.
MÖ IV.yüzyıldan itibaren Menderes’in getirdiği alüvyonlarla birlikte parlak günlerini geride bırakan ve diğer Ege kıyı kentleri gibi akarsuların lanetinden kurtulamayan bu kentte görülebilecek kalıntılar tiyatro, Athena Tapınağı, liman çevresi ve kentte peredeyse yüzyıldır yapılan Uflan Çıkan buluntuların sergilendiği Milet Müzesi ile İlyas Bey Camii’dir.
Helenistik çağda inşa edilen, ancak daha sonra değişik dönemlerde onarılan bu yapının özellikle vomitoriumunda kısa bir süre durup, bu serin ve loş koridorlarda dinlenmeniz önerilir.
MÖ.5yy’ın ilk yarısında inşa edilen Athena Tapınağı ise tiyatronun batısında yer almakta ve Miletos’un en eski evreleri ile ilgili bilgiler vermektedir. İlyas Bey Camisi’ne bakan Güney Agora ile liman çevresi ise kentin önemli yapılarını barındırır. Bu alanda, Faustina’nın yaptırdığı hamamlar ve MÖ 175-164 yılları arasında Suriye kralı Antiokhos Epiphanes tarafından yaptırılan bouleuterion portikosundaki dünyanın en eski Korinth başlıkları dikkat çeker.
Kentte göreceğiniz son yer restorasyonu devam etmekte olan İlyas Bey Camii’dir. İlyas Bey Camii Miletos’tan gelen taşların da kullanılmasıyla yapılan bir beylikler dönemi eseridir. Menteşeoğlu Beyi İlyaz Bey tarafından 1404 yılında yaptırılan caminin mermerden yapılmış mihrabı son derece göz alıcıdır.
Miletos’a gelmişken buranın çok yakınındaki Büyük Menderes deltasını görmeden, Taşburun civarına ve Karine Dalyanına uğramadan geçmeyin. Karine Dalyanı yakınlarındaki balık restoranlarında yörenin ağız tadına uygun olarak yapılmış, kefal, levrek ve çipuraların tadına bakmanız ise yararınıza olacaktır.
Aynı yerde yani dalyanın yakınlarında bulunan Eski Doğanbey Köyüne de uğramayı ihmal etmeyin. Mübadele’de aynen Şirince gibi 1924 yılında boşaltılan bu köy, denize yakın konumuyla yeni bir turizm merkezi olmaya adaydır. Eski taş evleri yeni sahiplerince restore edilmekte ve Dilek Yarımadası Milli Parkı’na olan yakınlığıyla dikkat çekmekte bu köy.